26 Nisan 2010 Pazartesi

ORTAK PAYDA


"Sana, bana, ona... Ortak paydayı kılan ne varsa, onlar için bir yazı... Hatta kesirli sayılara..."

Basınçlı kutular gibi sıkıştırılmış hayatlar arasında geçiyor ömrümüz. Yüzümüze buhranlar damlıyor gökyüzünün gözlerinden. Amorti avuntular vuruyor biletlerimize oynadığımız her şans oyunundan. Kırılan bütün umutlarımızı bir esrar nefesinden çıkan gri buğunun sırtına yükleyip gönderiyoruz tanrıya, yenisini iade etsin diye. İzlediğimiz her gösteride tavşanlar sıkışıp kalıyor sihirbazın şapkasında. Donmuş kiraz dallarına ayrı bir motif işliyor kan, katanalarla doğrarken çocukluklarımızı. Aynı rahimden düşmedik fakat aynı yerlerden düştük, aynı acılarla seviştik, aynı yalnızlıklarla yuvarlanıyoruz tepetaklak. Toplu yangın terapilerine katılıyoruz, kanıyoruz, kanıyoruz, kanıyoruz... Ama çoğumuzun da haberi yok birbirinden. Partimizi kursak, iktidarı sallayabilecek kapasitedeyiz. Alkol alıyoruz, sigara içiyoruz, dibe vurmuş şekilde yaşıyoruz. Kimse inkâr etmemeli, ben mutluyum diyen? –Yok işte! Köşebaşlarında takılan serserilerden tek farkımız, yalnızlığımızı şiirlerle bastırmamız, biraz daha süslü kelimelerle anlatmamız. Aslında hepimiz arabesk yaşamlar sürüyoruz. Belki sürülüyoruz çorak bir tarlada, acımasızca! Tanımadığımız hüzünler ‘saban’lar koşmuşlar ardımıza, ardımızdan ter akıta akıta koşuyoruz. Sabırdan dem vuruyoruz her dem, en demli hüzünlerde ayık gezemeyecek kadar insanız. Bir Tuvalete lavabo diyoruz mesela fakat lavaboya değil, tuvaletin deliğine işiyoruz? Dış görünüş olarak ‘güzel’ diye damgaladığımız bayanları tuvalet ihtiyacını karşılamıyor sanıyoruz ve bahsi geçtiğinde ‘iğreti duruyor’ diye laf geveliyoruz. O halde güzel kızlar pembe kaka yapmalı? Kibar olmayı, centilmen olmayı sıfır beden kelime kalıplarına indirgeyebilecek kadarız. Savaşta ölen çocuklara Starbucks’larda oturup şiirler yazabilecek kadar duygulu, mastürbasyon sonrasında pişmanlık duyup ‘keşke’ diyebilecek kadar da naifiz vesselam.

Aslında suçumuz yok, insan olmayı yine insanlardan öğrendik. Küçükken cebimize harçlık diye riya doldurdular, ‘yemezsen arkandan ağlar’ diye yalan tehditlerle bastırdılar midemizi. Kan öğrendik atalarımızdan, birileri tevazu diye bağırırken, öfke kokuyordu nefesi, ardında birikmiş ceset tepeleri... İki arada bir derede kaldık biz, kapalıçarşı esnafları gibi her kolumuza yapışan bir tarafa çekiştirdi, sündük, saldık kendimizi. Ruh yalanları boşaltıp, doldurmaya başladığında gerçekleri, kimse dokunmadı. Bu sefer de ortada kaldık bomboş, kimileri itekledi anarşist diye, kimileri ‘din’ tüccarlığı yapıp, peygamberlik tasladı, afaroz etti. Böylesine sıkışmış bir kimlikte anarşistlik çok hafif kalıyor nedense. Umutsuz görünen, dibe vurmuş ve bataklıkta yaşan insanlarız. Umutlarımızı en mahrem yerlerimizde saklıyoruz, bir gün kuruyabilir bataklık düşüncesiyle. Ve bizler; “Tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız.” **

**Figth Club.

BATUHAN DEDE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder